Eki 14, 2015 Makaleler
ACIYARAK ÖTEKİLEŞTİRMEK, LÜTFEDEREK KENDİNİ AVUTMAK!
Engelli dendiğinde aklınıza ne geliyor? Nasıl bir duygu çağrışımı yaşıyorsunuz?
Toplumun önemli bir kesiminin zihninde engelli birey denince “acınacak, yardım edilmesi, desteklenmesi gereken birey” imajı canlanıyor. Nitekim araştırmalar da bu tespiti doğruluyor. Belki de bu yüzden yine toplumun önemli bir kesiminin engelli kişilere yönelik duygu ya da düşüncelerini anlatmak istediğinde kurdukları ilk cümleler, “çünkü hepimiz engelli adayıyız… hepimiz bir gün engelli olabiliriz” oluyor. Cümlenin çekirdeğindeki anlam gayet açıktır aslında! Engellilik “kötü-sıkıntılı, düşkünlük içeren bir hal”dir. Aslında bu haliyle, engellilik toplum belleğinde bir “ibret” halidir! Böyle olduğu içindir ki, “engellilerin sorunlarına duyarlı olalım zira Allah korusun, bir gün hepimiz engelli olabiliriz” yaklaşımı, toplum belleğinin bilinçaltında yer etmiştir.
Bu noktada soru şudur: Bir kişinin bacaklarının çalışmaması, gözünün görmemesi, kulağının duymaması, zihin fonksiyonlarında sorunlar olması, yani fonksiyon kayıplarının olması engellilik anlamına gelir mi? Ve ikinci soru da şudur: Fonksiyon kaybı olan bir insan, fonksiyon kaybı yüzünden mi, yoksa dış dünyadaki engeller yüzünden mi toplumun gözünde “acınacak insana” dönüşmektedir?
Mesela ALS hastası (hareket edemeyen, konuşamayan) dünyaca ünlü fizikçi Stephan Hawking acınacak insan mıdır gözünüzde?
Kulakları duymadan insanı kendinden geçiren senfonilere imza atan Beethoven bir zavallı mıdır?
Ya da 2. Dünya Savaşı’nda muazzam liderliği ile ABD’ye savaşı kazandıran felçli Frankin Delano Roosevelt bir düşkün müdür?
Dünyanın saygı duyduğu bu tip kariyerlere sahip engelliler sizce düşkün, acınası ve yardım edilmesi gereken insanlar mıdır?
Şüphesiz ki toplumun diğer kesiminde olduğu gibi her engellinin kariyer yapması beklenecek bir durum değil. Peki kariyer yapmasa da zor şartlarda eğitim almış, iş bularak birçok fiziksel engele rağmen kendi hayatını idame ettiren engelli bireyler sırf engelli diye eksik-yetersiz insan olarak etiketlenip, merhamet lütfedecek bireyler midir? Bunları yapmamış/yapamamış olsa bile toplumun ebeveynlik ilişkisi üreterek sevgi, sevecenlik ve şefkat lütfedeceği insanlar mıdır engelliler?
Eğer cevaplarınız “evet” ise ve herbiri saygı duyulacak bu insanlara acınacak insan olarak bakıyorsanız, bu bakış açısı sizin ayrımcı bir kişi olduğunuzun açık bir kanıtıdır.
Yok, eğer cevabınız hayırsa o zaman ülkemizdeki bu olumsuz bakışın nedenini anlamak yolunda işimiz bir hayli kolaylaşmış demektir. Zira engelliler konusundaki tüm bu algıların temelinde; engelli bireyin eğitim, çalışma, seyahat etme vb. anayasal haklardan yararlanamamasının doğurduğu yoksunluk ve yoksulluğun ürettiği görüntüler yatmaktadır.
Bu haliyle aslında kendi kendini doğrulayan bir kehanettir engelliye acıma hali! Çünkü toplum, engelliyi önce erişim imkanından yoksun bırakarak sokağa çıkamamasına sebep olmuş, fiziksel erişim ve akademik bilgiye erişimi imkansız kılarak eğitim alma hakkından mahrum etmiş, bu yüzden iş bulmasının önüne set çekmiş, çalışamadığı için üretken birey olarak toplum yaşamına katılımını imkansız kılmış ve sonra dönüp hayatın dışına attığı engelliye lütuf gösterip acımıştır sadece!
Birey olarak, toplum olarak, ülke olarak durup düşünmemiz gerekiyor artık! Zira engelli bireylerin tek sorunu Anayasa’nın onlara tanıdığı haklardan yararlanamama sorunudur!
Bu haliyle engelli bireylerin sorunu, aynı zamanda yaygın şekilde işlenen Anayasal bir suça da işaret etmektedir aslında. Zira T.C. Anayasasının 10. maddesi, “herkesin eşit haklara sahip bireyler olarak kanun önünde eşit olduğunu” ifade etmektedir.
İşte bu yüzden acilen ciddi bir paradigma değişikliği zamanı gelmiştir.
Toplumun tüm kesimleri, devletin bütün birimleri seferber olmalı ve üstlerine düşen görevi yerine getirmelidir. Bu bağlamda toplumun tüm kesimlerine düşen görev, engelliler için kanunların emrettiği şeyleri yapmaktan, ayrımcılıktan, ötekileştiricileştirmekten ve önyargılardan arınmış bir bakış açısı geliştirmekten ibarettir!
Süleyman Akbulut